Boşanma Davaları ve Sonuçları
BOŞANMA DAVALARI VE SONUÇLARI
Boşanma, Türk Medeni Kanunu’muzda 161 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve Yargıtay içtihatlarıyla da gelişen ve usul kurallarına dikkat edilmesi, muhakkak hak kayıplarının önüne geçilebilmesi adına bir avukat ile sürdürülmesi gereken bir süreçtir.
Boşanma davası, anlaşmalı veya çekişmeli olarak açılabilir. Anlaşmalı boşanma davası, taraflar arasında boşanmaya ve sonuçlarına ilişkin hükümleri içeren bir protokol imza edilerek ilk celsede tarafların hazır bulunması ile sonuçlandırılabilir. Ancak protokol tanzim etmeksizin her iki tarafın da duruşmada hazır bulunması ve anlaşmalı olarak boşanmayı kabul ettiklerinin ayrıca anlaşma şartlarının hakim huzurunda tutanağa geçirilmesi ile de anlaşmalı boşanma sağlanabilmektedir. Anlaşmalı boşanma davalarında asillerin duruşmaya katılması gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma davası sadece boşanmaya ilişkin olabilir ve taraflarca ayrıca boşanmanın kesinleşmesi ile mal rejiminin tasfiyesi davası açılabilir. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hususlar anlaşmalı boşanma protokolünde de tanzim edilebilir.
Anlaşmalı boşanma davalarının dinlenebilmesi için, taraflar arasındaki evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması, tarafların anlaşmalı olarak boşanma yönünde ortak iradeye sahip olması ve/veya tarafların bu irade ile açtığı davanın karşı tarafça da kabul edilmesi ve tarafların bu iradelerini mahkeme huzurunda açıklamaları gerekir.
Çekişmeli boşanma davaları ise yazılı yargılama usulüne tabidir. Boşanma sebepleri Türk Medeni Kanun’umuzun 161. ve 166. Maddelerinde, zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin temelden sarsılması şeklinde düzenlemiştir.
Açılacak boşanma davası terditli veya birden fazla sebebe dayanarak açılabilir. Kısacası terditli dava ile birden fazla sebebe dayanarak açılan boşanma davası ve sonuçları, usulleri birbirinden farklıdır.
Özetle, örneğin terditli dava türünde öncelikle boşanma sebeplerinden suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürmeye dayanılabilir devamında evlilik birliğinin temelden sarsılması dolayısıyla boşanma sebebine dayanabilirsiniz. Bu halde mahkeme hakimince öncelikle terditli taleplerinizden ilki yani asli sebebiniz incelenmelidir. Asli sebebinizin kabulü halinde mahkemece bu gerekçe ile boşanma kararı verilecek olup asli sebebiniz yerinde görülmez ise feri yani ikinci hukuki sebebiniz olan evlilik birliğinin temelden sarsılması boşanma sebebiniz yönünden inceleme yapılarak sonucuna göre hüküm tesis edilecektir.
Boşanma davanızın birden fazla sebebe dayanarak açılması da mümkün bulunup bu halde mahkemece tüm sebepler yönünden dosyada inceleme yapılarak her bir sebep ile ilgili ayrı ayrı hüküm tesis edilecek olup bir boşanma davasının hukuk mahkemelerinde görülecek olması dolayısıyla davanızda yer verdiğiniz talep ve sonuçların önemini bu aşamada hatırlatmak isteriz. Şöyle ki hukuk mahkemelerinde taleple bağlılık ilkesi geçerli olup mahkeme huzuruna sunulmamış bir delilin hakim tarafından resen incelenmesi, araştırılması veya talebiniz haricinde mahkemece bir hüküm verilmesi mümkün değildir. Anlaşılacağı üzere karar tarafınıza ait talebe ilişkin ve bu taleple sınırlı olacaktır.
Açıklamalarımıza ışık tutacak bazı Yargıtay ilamlarını paylaşmakta fayda görmekteyiz:
‘…Davalı-karşı davacı erkek eşin birleştirilen davası Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalıdır. Türk Medeni Kanununun 166. maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı bir davası bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan bir boşanma davasında genel boşanma sebebine dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Davalı-karşı davacı erkek eşin delillerinin zina nedenine dayalı dava çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekir….’ (Yargıtay 2. H.D. 24.02.2015 tarih ve 2014/10558 E. – 2015/2590 K. Sayılı ilamı)
‘…Erkeğin boşanma davası öncelikle zina nedenine dayalı olduğundan toplanan delillerin özel boşanma sebebi olan zina çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun nazara alınmaması doğru bulunmamıştır…’ (Yargıtay 2. H.D. 09.03.2017 tarih ve 2015/22586 E. – 2017/2179 K. Sayılı ilamı)
‘… 163. Maddesine dayanarak boşanma davası açmıştır. Boşanma davasının Türk Medeni Kanun 163. Ve 166/1 maddelerine dayanılarak birlikte açılması mümkündür. Davacının Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesine dayanan davasında usulüne uygun olarak vazgeçmesi yoktur. Toplanan delillere göre Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesi çerçevesinde de bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.’ (Yargıtay 2. H.D. 29.05.2005 tarih ve 2007/21010 E. – 2009/2434 K. Sayılı ilamı)
Yukarıda saydığımız boşanma sebeplerinden zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı sebepleri özel boşanma sebepleri olarak mevzuatımızda düzenlenmiştir.
Boşanma davanızda gerekçe olarak özel boşanma sebeplerinden birine dayanıyor iseniz bu halde karşı tarafın kusurlu olup olmadığının önemi bulunmayacaktır. İlgili davalarda özel boşanma sebebinin varlığını ispatlamış olmanız yeterlidir. Her iki sebebe birden dayanılarak açılacak boşanma davalarında ise birbiri ile çelişen sebeplere dayanmanız mümkün değildir. Aynı şekilde biri kusura dayanan bir diğeri kusura dayanmayan boşanma sebeplerine birlikte dayanarak da dava açmanız mümkün değildir. Buna örnek olarak, hem akıl hastalığına hem de evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebine dayanarak dava açamayacak olmanızı verebiliriz.
Boşanma davasını karşı dava şeklinde de ikame edebilirsiniz. Bu halde asıl davaya karşı cevap süresi içerisinde karşı dava dilekçesi sunabilir ve bu hali ile karşı dava ikame edebilirsiniz. Asıl davaya cevap süresini geçirmeniz halinde ayrı bir boşanma davası açarak her iki dosyanın birbirini etkileyecek nitelikte olması sebebi ile birleştirilmesini de talep edebilirsiniz. HMK gereği usul açısından bu davaların birlikte görülmesi gerekmektedir. Bu hali ile cevap süresi geçse bile sunulan karşı dava dilekçesi ile davalar birlikte görülmesi gerekeceğinden (davalardan birinde verilecek hükmün diğer davayı etkileyecek olması sabit olduğu hallerde) karşı dava dilekçesi yönünden tefrik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olacak olup Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.
Boşanma davalarında yetki seçimliktir. Bu halde dava eşlerden birinin yerleşim yerinde veya tarafların son 6 ay birlikte oturdukları yer mahkemelerinde açılabilir. Burada önemli olan dava açıldığı tarihteki yerin tespitidir. Dava açıldıktan sonra tarafların yerleşim yerinin değişmesi yetkiyi etkilemez.
Boşanma davasında taraflar ise eşler olup davayı asil sıfatı ile taraflar kendileri veya boşanma yönünden düzenlenecek özel yetkili vekaletname ile davayı avukatları aracılığıyla yürütebilirler.
Boşanma davası devam ederken taraflardan birinin ölümü halinde ise mirasçıları davaya devam edebilirler. Bu halde mahkemece verilecek hüküm boşanma kararı olmayacaktır. Verilecek karar bir kusur tespitidir. Sağ kalan eşin kusurlu tespiti halinde, sağ kalan eş, ölen eşin mirasçısı olamayacaktır. Bu halde sonuç yönünden farklılık mevcuttur. Şöyle ki evlilik bu halde ölüm ile sonuçlanmış olacak olup mahkemece boşanma kararı verilmeyecektir. Mahkemece verilen karar kusur tespiti kararıdır. Evlilik boşanma ile değil ölüm ile sonuçlanmış olup kusur tespiti sonucunda sağ kalan eşin mirasçı olup olamayacağı anlaşılacaktır.
Boşanma davasında derdestlik itirazı ancak tarafları, sıfatları ve dayanılan vakıaların aynı olması halinde kabul edilebilir. Dolayısıyla birden fazla boşanma sebebi ve farklı bir maddi vakıaya ait, yeni bir olaya ve yeni bir hukuki sebebe dayanarak birden fazla dava açılabilir ve bu halde derdestlik itirazı kabul görmeyecektir. Kısacası yeni olaylara ilişkin yeni dava açılması her zaman mümkündür.
Çekişmeli boşanma davasına ilişkin mahkemece dava dilekçesinin, davalıya ihtarlı tebliği sonrasında 2016 yılı itibari ile cevap verme süresi (tebliğden itibaren 2 hafta) içinde cevap dilekçesi ve delil dilekçesi sunmayan tarafın bu süre sonunda artık davaya cevap vermesi, inkar açısından delil sunma olanağı bulunmamaktadır. (YHGK. 20.04.2016 tarih ve 2014/2-695 E. – 2016/522 K.)
2016 yılı öncesi bu süre içerisinde dilekçe verilmemesi davayı inkar sayılmakta idi. Ancak 2016 yılı itibari ile cevap dilekçesi ve delil sunma süresi tebliğden itibaren 2 haftadır. Aksi halde yapılabilecek tek şey yeni bir dava açılması ve birleştirme istenilmesidir. Asıl dava için davalı olarak ilgili süre sonunda (tebliğden itibaren 2 hafta sonunda) sunulacak herhangi bir beyan veya delil mahkemece kusur yönünden veya inkar yönünden dikkate alınmayacaktır.
Boşanma davası ile birlikte boşanmanın ferilerinden olan maddi-manevi tazminat ve nafaka talepleri için maktu harç yatırılması gerekmekle birlikte asıl boşanma davasından ayrı olacak şekilde maddi-manevi tazminat ve nafaka taleplerini içerir dava açılması halinde (boşanma talebi bu talepler arasında yer almadığı takdirde) nisbi harç yatırılması zorunludur. Bu haliyle açılacak boşanma davasında, harç yönünden boşanmanın ferileri niteliğindeki maddi-manevi tazminat ve nafaka taleplerinin birlikte talep edilmesi daha az masraflı olacaktır. Aynı husus cevap süresinde sunulacak karşı dava dilekçesi talep ve sonuçları ile cevap süresinin kaçırılması devamında açılacak yeni boşanma davasında yer vereceğimiz talep ve sonuçlarımız yönünden de aynı sonuçları doğuracaktır.
Boşanma hukukunda dikkat edilmesi gereken bir başka husus davayı genişletme ve değiştirme yasağıdır. Açılan boşanma davasında taraflar dava sebebini ve talep sonucunu ancak dilekçe teatisinin sonuna kadar serbestçe değiştirebilir. Ön inceleme duruşmasında ise dava sebebini ve talep sonucunu ancak karşı tarafın muvafakatine bağlı olarak değiştirebiliriz. Karşı tarafın ön inceleme duruşmasına mazeretsiz katılmaması halinde de ön inceleme duruşmasında dava sebebimizi ve talep sonucumuzu serbestçe değiştirebilir. Son seçenek ise tahkikat bitene kadar ıslah hakkının kullanılmasıdır.
Davanın her aşamasında ileri sürülebilir talepler, davayı genişletme ve değiştirme yasağının istisnaları olup mevzuatımızda tedbir nafakası, iştirak nafakası, velayet ve kişisel görüşme şeklinde düzenlenmiştir. Çünkü bu taleplere ilişkin hususlar, mahkeme hakimince resen karar verilecek kamu düzenine ilişkin hususlardır.
Bu haliyle yasak kapsamında kalan talepler, maddi ve manevi tazminat kalemleri ile yoksulluk nafakası kalemidir.
Unutulmamalıdır ki boşanma davaları yönünden hakimin takdir yetkisi çok geniştir. Hakim taraflara yemin teklif edemez, ikrar ile bağlı olmayıp tüm delilleri serbestçe takdir edebilmektedir.
Boşanma davasında ileri sürülen deliller yönünden ise Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararları gereği boşanma davasında, ses kaydı, telefona yüklenen özel programlar nedeniyle elde edilen kayıtlar, sosyal paylaşım sitesinde yer alan ve gizlice elde edilmiş fotoğraflar, kayıtlar hukuka aykırı delil niteliğinde kabul edilerek kusur tespitinde dikkate alınmıyor. Ancak hakimin takdir yetkisini etkilediği şüphesizdir. Ayrıca kişinin kendisine karşı işlenen suça ilişkin başkaca şekilde delil elde etmek mümkün değil ise bu durumda o delil hukuka uygun delil kabul edilecektir. Şöyle ki burada delil yaratmak ile delil elde etmek arasındaki farkın önemine dikkat çekmeliyiz. Bu hali ile Yargıtay tarafından delil yaratmaya imkan tanınmamakla birlikte başka türlü delil elde etmek imkanı bulunmayan hallerde bu deliller hukuka uygun kabul edilebilmektedir.
Boşanma davanız eğer evlilik birliğinin temelden sarsılması gerekçesine dayanıyor ise bu halde dava dilekçenizde evlilik öncesi olaylara, evlilik sırasında hoşgörü gösterilmiş ve devamında evliliğe devam edilmiş olaylara, boşanma davası açtıktan sonraki olaylara, affedilen olaylara ve boşanma davası reddedilen dosyada dayanılan olaylara dayanamazsınız.
Boşanma davanızın reddedilmesi halinde işbu kararın kesinleşme tarihi itibariyle 3 yıl ortak hayat yeniden tesis edilememiş ise bu durumda evlilik birliği temelden sarsılmış kabul edilerek mahkemece kusur araştırması yapılmaksızın boşanma kararı verilecektir. Ancak burada boşanmanın ferileri yönünden taleplere ilişkin kusur araştırması yapılacaktır.
Boşanma davanızdan eğer feragat ettiyseniz bu da boşanma davası için bir ret sebebidir ve bu beyanının mahkeme ulaşması yeterlidir kesinleşmesi gerekmeyecektir.
Boşanma davası sonucunda mahkemece tarafların boşanmasına veya davanın reddine karar verilecektir. Boşanma davasının sonucunda ancak kusursuz veya daha az kusurlu olan taraf lehine maddi tazminata hükmedilebilecektir. Ancak bu halde maddi tazminat talep edenin maddi menfaatlerinin zedelenmiş olması şarttır.
Boşanmanın ferilerinden olan (boşanmaya bağlı) maddi tazminat niteliğinde bulunmayan ve ayrıca harca tabi bulunan kalemleri ise düğün giderleri, eşya talebi, kazanç kaybı, ziynet eşyası, evlilik birliği içinde edinilen mallara ilişkin gider kalemleri, kredi kartı borcu ödemeleri, ev taşıma giderleri, doğum giderleri, evlilik sebebi ile işten ayrılan eşin alacak talepleri gibi sayılabilir. Bu talepler ayrıca harca tabidir.
Önemle belirtmek isteriz ki tarafların eşit kusurlu bulunması halinde de maddi ve manevi tazminata hükmedilmeyeceğini belirtmek isteriz.
Boşanma ile tarafların talep edebileceği yoksulluk nafakası ve iştirak nafakasına da değinmek isteriz. Türk Medeni Kanunu’muz ilgili maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Bu halde nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. İlgili nafakanın davanın devamı süresince de ödenmesini talep etme hakkınız mevcut olup dava sırasında tedbir nafakası olarak ödenmesini davanın sonuçlanması devamında yoksulluk nafakası olarak devamını talep edebilirsiniz.
İştirak nafakası ise boşanma davasının kesinleşmesiyle birlikte çocuğun giderlerinin karşılanması amacıyla boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren velayet kendisinde olmayan eş aleyhine hükmedilen nafaka olup bu nafakanın da davanın görüldüğü sırada tedbir nafakası olarak talep edilmesi kesinleşme devamında iştirak nafakası olarak ödenmeye devam edilmesinin talep edilmesi mümkündür.
Müşterek çocuğun velayetine ilişkin husus kamu düzenine ilişkin olup hakim tarafların talepleri ile bağlı değildir. Günümüzde artık ortak velayette mümkün olup bu halde mahkemece yine çocuğun hangi ebeveyn yanında kalacağı, günlük bakım vs. hangi ebeveyn tarafından karşılanacağı belirlenir. Diğer ebeveyn ile görüş günleri ve kişisel ilişki tesisi yönünden hüküm kurulur. Ve yine velayet kendisinde bulunmayan ebeveynin iştirak nafakası ödemesine karar verilir. Ortak velayet çocukla ilgili önemli hususlarda birlikte karar alınmasını ifade etmekle günlük yaşamını etkilememektedir.
Velayet hususunda mahkeme hakimince çocuğun dinlenilmesi ve görüşüne başvurulması gerekmekte olup taraflarca da bu yönde talep sunulabilir. Burada önemli olan husus çocuğun üstün menfaatidir.
Boşanmaya ilişkin işbu makalemiz bilgilendime amaçlı olup sürecin avukat aracılığıyla yürütülmesi korunması gereken hak ve menfaatleriniz açısından önemlidir.
Av. Pınar BARIŞ
Yorumlar
Yorum Gönder